Alper Uludağ Röportajı
Henüz 20 yaşında olmasına rağmen Belçika, Hollanda ve Almanya gibi üç farklı ülkede oynama şansına erişti. Kısacası futbola Belçika'da başladı, Hollanda'da yetişti, şimdilerde ise Almanya 2. Ligi'nde Aachen forması giyiyor. İşte hem sol açık hem de orta saha oynayabilen Ümit Millî Takımızın genç yıldız adayının hikâyesi…
Röportaj: Aydın Güvenir
Alemannia Aachen'da oynamana rağmen Millî Takımımızın çeşitli yaş kategorilerindeki birçok gurbetçi futbolcudan farklı olarak Almanya değil, Belçika doğumlusun. Öncelikle ailenin Belçika'ya nasıl yerleştiğini konuşarak başlayalım…
Annem de babam da Uşaklı. Genç yaşta göç etmişler Belçika'ya. Babam Heusden-Zolder adlı bir bölgede madende çalışıyormuş. Belçika'da dört maden bölgesi var. Heusden-Zolder de bu bölgelerden birisi ve Brüksel'e 1.5 saat uzaklıkta. Ben de orada doğmuşum. İki erkek kardeşim var. 18 yaşındaki kardeşim amatör bir takımda kalecilik yapıyor ve okuluna devam ediyor. Diğer kardeşimin ise yaşı daha küçük ancak o da futbola bir hayli meraklı.
Anladığım kadarıyla futbola ilginiz oldukça fazla. Ailede seni ve kardeşlerini futbol oynamaya teşvik eden biri var mıydı peki?
Babamın her zaman hayaliymiş oğlunun futbolcu olduğunu görebilmek. Ben de ilk çocuk olduğum için küçük yaşta beni futbol okuluna yazdırmıştı. Yaşadığım yer olan Heusden-Zolder'in amatör bir takımında buluştum topla böylece. Ancak bu ekip kısa süre sonra iflâs edince, yine babamın önemli desteği sayesinde oradan Belçika 2. Lig takımlarından Verbroedering Geel'e geçtim.
Asıl çıkış bu dönemden sonra başlıyor. Belçika ekibinden PSV'ye geçiş yapıyorsun çünkü. Bu süreci bize anlatır mısın? Hollanda ekibi seni nasıl keşfetti?
Verbroedering Geel'de oynarken 11-12 yaşlarındaydım. PSV'yle hazırlık maçı yapmıştık bir seferinde. Ben de o maçta forma giymiştim. O maçta PSV teknik heyeti tarafından beğenmişler beni ve transfer etmek istemişler. Ben başta PSV'ye gitmek istemiyordum açıkçası. Çünkü doğduğum yerden ve ailemin yanından ayrılmak zor geliyordu. O dönemler futbol oynamaya çok da hevesli olmadığımı söylemem lâzım. Ancak yine babam çok ısrar etti. Bu şansın herkese gelmeyeceğini, bu fırsatı kaçırmamam gerektiğini söyledi.
Senden çok, baban futbolcu olmanı istemiş bu anlattıklarına bakılırsa. Peki PSV'ye geçtiğin için pişman oldun mu sonradan?
Hayır, tam tersi. PSV'de 6 sene geçirdim ve bu süre içinde futbol adına çok şey öğrendim. Zamanında gitmem için ısrar ettiği için futboldaki en büyük destekçim babama bu konuda minnettarım o bakımdan. Ayrıca ailemin yanından da ayrılmadım bu süreçte. Yaşadığım bölgede PSV'nin altyapısına giden birkaç arkadaşım daha vardı. Her sabah bizi otobüsle alıp, akşam bırakıyorlardı. Heusden-Zolder ile Eindhoven arası yaklaşık 1.5 saat. Okulu da Eindhoven'da okuyordum doğal olarak. Sabah 7'de evden çıkıp, akşam 9'da dönüyordum. 6 senem yaklaşık böyle geçti. Babam da sağ olsun, her maçıma geliyordu bu mesafeye rağmen. Şimdi geri dönüp baktığımda zor günler geçirmeme rağmen, imkânım olsa yeniden o zamanları yaşamak istediğimi söyleyebilirim.
Peki bu süre içinde PSV neler kattı futboluna?
PSV'nin altyapısında ilk oynamaya başladığım dönemlerde takımın başında Guus Hiddink'in olduğunu hatırlatarak başlayayım söze. Hatta A takım o dönemler Hiddink'le Şampiyonlar Ligi'nde çok başarılı bir performans sergiliyordu. Ancak tabii ben küçük yaş takımlarında oynadığım için Hiddink'le bir kontağım olmamıştı. Aslına bakılırsa, PSV'deki son 2-3 sezonum pek de iyi geçmedi diyebilirim. Hocalar sergilediğim performansı beğenmiyordu. Sürekli sakatlanıyordum. Bir de ergenliğe girdiğim için boy atıyor, bu nedenle de şiddetli tendon ve diz ağrıları çekiyordum. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen PSV'de futbola dair her şeyi öğrendim. Oyun içinde doğru tercihler yapmayı, takım arkadaşlarımla maç esnasında konuşmayı, disiplini, oyun taktiklerini hep burada kattım kendime. Futbol dışında da bana çok şey verdi PSV. Hayata nasıl adım atılacağını, engellerle nasıl baş edileceğini hep orada öğrendim. Mesela okulda derslerimiz kötü gittiği zaman, notlarımızı düzeltene kadar idmana çıkarmazlardı bizi.
Hücuma dönük orta saha olarak oynuyorsun. Futbola ilk başladığın zaman da bu bölgede mi oynuyordun?
Aslında bugüne kadar birçok farklı bölgede forma giydim. Orta saha, forvet arkası, sol ayaklı olduğumdan ötürü sol açık veya sol bek gibi. Alemannia Aachen'a ilk transfer olduğumda 19 yaş altı takımında oynarken sol bektim mesela. PSV'de ise genelde sol açık ya da forvet arkası oynadım. Hatta bazı hazırlık maçlarında hocalarım stoper olarak da görev verdi bana.
Hücum ağırlıklı bir oyuncu olmana rağmen hocalarının sana bazı maçlarda stoper olarak görev vermesinin nedeni neydi?
O zamanlar çok hızlı değildim. Bu nedenle PSV'de bir dönem defansif bölgelerde forma giydim. Ancak Alemannia Aachen'a transfer olup U19 takımında oynamaya başladığım zaman hızım arttı. Eskisi gibi yavaş değildim artık. Bu yüzden de ağırlıklı olarak sol açık ve forvet arkası oynamaya başladım. Bana göre her oynadığı pozisyon futbolcuya yeni bir şeyler katar. Ancak tabii ki şu an için sol açık ya da forvet arkası oynamaktan son derece memnunum.
PSV'de kötü geçtiğini söylediğin son dönemlerin ardından Alemannia Aachen'a transfer oldun. Bu süreci de bizlerle paylaşır mısın?
PSV'de son dönemlerdeki performansım beğenilmeyince, takımdan ayrılma zamanım gelmişti. Kulüpten ayrılacağım belli olduktan sonra Alemannia Aachen'dan teklif geldi. Beni nerede görüp izlediklerini bilmiyorum açıkçası. Önce bir test antrenmanına çağrıldım. İki idmandan sonra gelecek sezon U19 takımında oynamam için bana transfer teklifinde bulundular. Böylelikle 2007-2008 sezonundan itibaren burada mücadele etmeye başladım.
Ne kadar PSV'de yetişsen de çıkışının Alemannia Aachen'da olduğunu söyleyebiliriz. Sana göre bunun nedenleri nelerdi?
U19 takımında sol açık oynuyordum. Ancak ilk sezonumda genellikle yedekten oyuna giriyordum. Çünkü genelde bizden bir yaş büyükler oynuyordu takımda. Hatta şu an Kasımpaşa'da oynayan ve Ümit Millî Takım'dan da arkadaşım Barış Başdaş'la o takımda beraberdik. Sonra Aachen'ın PAF takımına yükseldim. Burada düzenli olarak oynamaya başlayınca yükselişim gerçekleşti diyebilirim. PAF takımındaki hocam da yetenekli bir oyuncu olduğumu sürekli söyleyerek bu süreçte beni motive etti, özgüven kazanmamı sağladı. PAF takımda düzenli bir şekilde oynayınca da başarılı oldum. Ve daha sezon bitmeden beni A takıma yükseltmeye karar verdiler. Alman futbolunun disipline çok önem vermesi de kendi oyunuma daha çok dikkat etmemde etkili oldu diyebilirim. Mesela her idmanda, belimize ağırlıkları takıp koştururlardı. Bu sayede fiziğim de disiplinle beraber oldukça gelişti. Bir de buradaki yükselişimde bana göre bir neden daha var. O da artık başarılı olmayı kafama takmam ve bunu çok istemem. Çünkü bahsettiğim gibi PSV'den kötü bir şekilde ayrılmıştım. Ve burası da benim ön plana çıkmam için son şanstı. Bu fırsatı da tepmek istemiyordum. Şu anda da hala düzenli olarak oynuyorum takımda.
Almanya 2. Ligi'nde oynadığın için seni çok fazla takip etme fırsatı bulamıyoruz. O yüzden Türk futbolseverlerin seni biraz tanıması açısından kendini nasıl bir oyuncu olarak gördüğünü bizlerle paylaşabilir misin? Sana göre artı ve eksi yönlerin neler?
Öncelikle bir takım oyuncusu olduğumu söyleyebilirim. En önemli özelliğimin bu olduğunu düşünüyorum. Takımın taktiğine hemen uyum sağlarım. Mesela o gün çok efor sarf etmek gerekiyorsa, ben de maç esnasında daha fazla koşarım. Oyun disiplinimin iyi olduğunu düşünüyorum. Bu hem PSV'de hem de Aachen'da kazandığım özellikler. Şutlarım da fena değil ancak daha da iyi olabilir. Her zaman istikrarlı bir şekilde iyi atamıyorum çünkü şutları. Top rakipteyken pres yapmayı ve topu kapıp takım arkadaşlarıma vermeyi çok severim. Bu beni tanımlayan bir özellik aslında. Topu rakipten alıp, takım arkadaşlarıma kazandırmak. Bana göre en fazla eksikliğimin bulunduğu yön ise genelde sol açık oynadığım için ceza sahasına doğru kat edip gol pozisyonuna fazla girememek ve gol atamamak.
Bu konuda kendini geliştirmek için neler yapıyorsun peki şu anda?
Bol bol şut çalışması yapıyorum idmanlarda. Maçlarda da önümü boş görünce kaçırır mıyım falan demeden kaleyi yokluyorum. Kısacası bol bol şut çekerek gol sayımı arttırmaya çalışıyorum.
Senin yaşında birçok gurbetçi oyuncu, yaşı genç olmasına rağmen Süper Lig'i tercih edebiliyor artık. Ümit Millî Takım'da da buna birçok örnek var. Senin düşüncen hangi yönde? Ne olursa olsun yurtdışında mı kalmak istiyorsun, yoksa ileriki dönemlerde Türkiye'den teklif gelirse kabul eder misin?
Her Türk futbolcunun gönlünde kendi ülkesinde oynamak vardır bence. Aslında sezon başında Türkiye'den bazı Süper Lig takımlarından teklifler geldi ancak babamla oturup konuştuğumuzda bir süre daha Aachen'da kalmamın daha yararlı olacağına karar verdik. Çünkü burada gelişmem için daha iyi bir ortam var. Henüz gelişim aşamasında bir oyuncuyum. Ancak dediğim gibi önümüzdeki yıllar ne getirir bu bilinmez.
Ya da şöyle soralım bu soruyu. Almanya'dan iyi bir Bundesliga takımından teklif geldi. Aynı anda da bir Süper Lig ekibi seni transfer etmek istedi. Maddiyatı bir kenara koyarsak ilk önceliğin hangisi olur?
Bence lig ve takım bu konuda çok da önemli değil. Öncelikle takımın başındaki teknik direktörün size yaklaşımı ve sizi ne kadar istediği önemli. Takımda tanıdık isimlerin olup olmaması da bana göre transferde etkili faktör. Tabii ki oynayıp oynamayacağını bilmek de öyle. Benim bir takımı seçmemdeki öncelikler bunlar olur.
Millî Takım kariyerine gelelim şimdi de. İlk kez 2005 yılında U15 Millî Takımı'na seçilmiştin. O dönem seni keşfedip, çağıran kimdi? Daha sonra Belçika ya da Almanya Millî Takımlarından herhangi bir teklif aldın mı?
Beni U15 Millî Takımı'na ilk kez çağıran Cezmi Turhan'dı. O dönem iki maçta forma giymiştim. Daha sonra bu sezona kadar bir daha Millî Takım'a çağrılmadım. Belçika ve Almanya Genç Millî takımlarından da herhangi bir teklif gelmedi bu dönemde. Bunun ardından geçen sene Ekim ayından itibaren Raşit Hoca beni Ümit Millî Takım'a çağırmaya başladı. Yani ay-yıldızlı formaya uzun bir sürenin ardından geri dönmüş oldum.
Oynadığın mevki itibariyle örnek aldığın ya da beğendiğin oyuncular kimler?
Türkiye'de en çok beğendiğim oyuncu Emre Belözoğlu. Tam benim sevdiğim tarz bir oyun yapısı var. Her topa basan, top ayağındayken de fazla bekletmeden top dağıtımı yapan bir oyuncu. Sol açık olarak da Türkiye liglerinde en başarılı bulduğum oyuncu Simao. Tabii ki Quaresma da var. Gerçi bu saydığım isimlere karşı hiç oynama fırsatım olmadı ama en azından televizyondan izlediğim kadarıyla böyle olduklarını düşünüyorum. Dünyada ise öyle ayrı ve özel bir şekilde beğendiğim futbolcu yok diyebilirim. Messi, Cristiano Ronaldo gibi isimleri herkes beğeniyor zaten.
Facebook Yorumları