Canan Açıkgöz
Canan Açıkgöz; “Benim gerçek doğum tarihim 29 Aralık 1945’tir. Bafra’da doğdum. O zaman küçük bir yerdi. Bafra’nın tanınan ailelerindendik. Dayımla beraber hâkime gittik. Dayım hâkime, ‘Bu ablamın çocuğu. Ablam yılbaşından sonra doğum yaptı,’ dedi. O yüzden benim resmî doğum tarihim 3 Ocak 1946 diye geçer. Çok gün farkı yok ama o üç gün benim Fenerbahçe genç takımında oynamamı sağladı. Bafra’da üç tane dayım vardı. Özellikle küçük dayım Mukadder, Karadeniz’in meşhur futbolcularındandır. Üçü de Samsun’da bilinen futbolculardı. Bafra İdman Yurdu’nda oynadılar. Sonra küçük dayım Mukadder, Mersin İdman Yurdu’na transfer oldu. Birinci Lig başlamadan önce orada oynadı. İlkokulu bitirince Samsun’da Maarif Koleji’ne girdim. Ortaokulu orada bitirdim. Babam kırtasiyeciydi, İstanbul’a yerleşmek istedi. Ben de mecburen Kadıköy Maarif Koleji’ne naklimi yaptırdım. Liseyi burada okudum. Babam biz okuyalım diye önce Samsun’a sonra da İstanbul’a yerleşti. Abim de İstanbul’da Yüksek Ticaret Mektebi’nde okudu. Babam Kadıköy’de Küçük Çarşı Pasajı’nda kırtasiyeciliğe devam etti. Üç erkek kardeştik. Benim ismimin Canan olmasının sebebi de biraz odur. Birincisini kız istemişler olmamış, Can ismini koymuşlar. İkinci erkek çocuğa Kıvanç ismini vermişler. Ortanca abim çok erken vefat etti. Benim ismimi de baştan kız olur diye Canan koymuşlar. Büyük abim Can, Karagümrük’te Tarık’ların, Aydın’ların olduğu meşhur kadroda top oynamıştı. Genç Milli Takım kadrosuna da girdi ama oynama imkânı olmadı. Abim aslında çok iyi topçuydu. Doğubeyazıt’a yedek subay olarak gitti. Ondan sonra Karagümrük’te çok az oynadı ve iş hayatına başladı.”
Babasının futbol oynamasını nasıl karşıladığını sorduğumuzda, yaşıtlarının hemen hepsi gibi cevap veriyor Canan Açıkgöz: “Babam benim top oynamama çok kızıyordu, okumamı istiyordu. O zaman yaşam şartları zordu. İki tane ayakkabımız olurdu. Onunla top oynayınca yırtılır, delinirdi. Samsun’da yeni ayakkabı almıştık. 19 Mayıs Stadı’nın tenis kortu vardı. Poligon derdik, küçük sahalar vardı. Orada top oynardık. Topa vura vura ayakkabının altını açmıştım. Babamdan dayak yiyeceğim diye korkudan, 24 saat kendimi odaya kilitlemiştim. Ama ne zamanki Fenerbahçe’de top oynamaya başladım, daha sonra Bursa’ya, Eskişehir’e gittim. Babam, ben hangi takımda oynuyorsam cebinde o takımların maç fikstürlerini taşırdı.”
Canan 12 yaşındayken İstanbul’a taşınmış Açıkgöz ailesi. Kadıköy Maarif Koleji’ndeki çekişmeli sınıf maçları, onun birkaç yıl sonra Fenerbahçe’ye girmesini sağlayacak yolun başlangıcı olmuş. Okulda yapılan bir maç fotoğrafını göstererek anlatıyor: “Maarif Koleji’nde o zaman bizim sahamız vardı, şimdi bina oldu. Bu maç tarihi bir maçtı. Biz 5 Edebiyat takımıyız, 5 Fen ile maç yapıyoruz. Biz 100 kere maç oynasak 99’unu değil 100 maçı da kazanırız. O kadar aramızda fark var. Fakat öyle bir iddia ettiler ki bunlar yeneriz sizi diye. Ben de o zaman vazgeçerler diye, ‘Bakın adam başına birer kiloluk baklava alacağız ve bunu maçtan önce getirip koyacağız. Öyleyse oynarız,’ dedim. Burası yedişer kişilik saha. Ve biz yedi kutu baklavayı aldık. Alırken de nasıl olsa biz kazanacağız ya, sen neli istiyorsun fıstıklı, sen neli istiyorsun diye baklava kutularının üzerine isimlerimizi yazdık. Bizi 4-3 yendiler. Hayatımız boyuncu unutulmaz ve hâlâ bizimle dalga geçerler.”
Fenerbahçe Genç Takımı
“Genç takımda öyle iyi topçulardık ki, tabii yetenek, şans, birinin sizi yönlendirmesi, tesadüfler futbol hayatınızın yönünü etkiliyor. Alaattin diye bir santrfor vardı, Maarif Koleji’nde beraberdik. Ben teknik futbolcuydum ve pas yüzdem yüksekti. Alaattin de korkunç süratliydi. Okuldan da bizim birbirimize alışkanlığımız var. Topu nereye atacağımızı bilirdik. Alaattin her sene gol kralı olurdu. Ben de ona yakın gol atardım. O Kasımpaşa’ya gitti. Sonra sakatlandı, ayak tendonlarında kopma olunca futbolu bıraktı. Sol açık Varol vardı, A takımında bir müddet oynadı. Bir sezona yakın ama birkaç maçta oynadı. Santrhaf Cengiz vardı, Eskişehir’e beraber gittik. Çoğu devamlı oynayabilecek futbolculardı ama şansızlıklar engelliyor.”
Fenerbahçe A Takımı 1965-1967
Genç takımda yaşı dolan Canan Açıkgöz 1965-66 sezonunda Fenerbahçe A takımına alınmış. Tecrübeli futbolcularla dolu takımda bir genç olarak o günleri hâlâ aynı canlılıkla hatırlıyor: “19 yaşında formayı giydiğim zaman, benim yanımda Şeref Has abim, Ali İhsan abim, Ogün abim, Selim Soydan abim, kaleci Hazım abim vardı. Bana her zaman, saha içinde de o kadar çok yardımcı oldular ki. Biz o sevgiyi gördük, ona göre de saygı gösteriyorduk. İmkân var mıydı büyükler varken duşa girmeye, sesimiz çıkmazdı. Rahmetli santrhaf Yılmaz’ımız vardı. Antrenmanda orta sıçan oynuyoruz. Yılmaz abi ortadaydı. Ben denk geldi, topu bacak arasından yuvarladım. Döndü bana, çattt diye tokadı patlattı. ‘Bana bak iyi topçusun ama abilere bu yapılmayacak,’ dedi.”
İlk sezonunda sadece bir lig maçında forma şansı verilen genç Canan, lig maçları bittikten sonra Galatasaray’la oynanan kupa yarı finali maçlarında takıma girmiş. Bu iki maçla ilgili anıları hâlâ canlı: “Sezon sonuna doğru antrenör (Oscar Hold) istifa etti gitti. Zaten sezon sonuydu, Büyük Fikret takımı idare etti. O beni oğlu gibi severdi. Galatasaray’la sezon sonu kupa maçımız var. Bizde de maça çıkmadan önce en az iki-üç kişi sakattı, oynayamıyordu. Fikret baba bana, “Hazırlan. Yarın maçta oynayacaksın,” dedi. 19 yaşındayım, Galatasaray maçı. Tribüne çıktım, stat ağzına kadar dolu. 42 bin seyirci var. O ilk maç 0-0 bitti. 85. dakika hiç unutamıyorum. Tam penaltı noktasında ayağıma top geldi. Kalede Turgay abi, arkam kaleye dönüktü. Ters köşe yapmak istedim. Dönüp vurdum. Ama top Turgay abinin kucağına gitti. Eğer o top gol olsaydı maç bitecek, kupayı alacağız. İkinci maça çıktık, iyi de oynuyoruz. Yaşar Mumcu gol attı, 1-0 öne geçtik. Fakat 80. dakikalarda Şeref abi kendi kalemize bir gol attı, 1-1 oldu. Maç uzatıldı. O zamanlar oyuncu değiştirmek yok, 120 dakika oynadım. Uzatmada Galatasaray penaltı kazandı. Metin abi golü attı.”
“İlk maçta Galatasaray’ın futbolcusu sol bek Doğan abi vardı. Çok sert bir oyuncuydu. Sinirli bir abimizdi. Karagümrük’ten gelmişti, abimle beraber oynamıştı. Onunla maçta bayağı çekişmemiz olmuştu. Hatta bir top aramızda kalmıştı. Ayağını bir salladı, sıyırdı geçti. O tekme bana denk gelseydi herhalde yaralanırdım. Tekmenin bana denk geldiğini düşünüp o kadar çok korkmuştum ki ‘Ah!’ diye bağırarak yere düştüm. Oysa tekme bana gelmedi. Tribünler bana vurulduğunu zannedip ayağa kalktı; ben bile öyle hissettim. O zaman kırmızı kart yoktu. Hakemi hatırlamıyorum, ceza olarak herhangi bir şey vermedi. (Maçın hakemi Faruk Talu’ydu.) Ben de genç olduğum için tribünlerden sempati kazanıyorum. O maçtan sonra Doğan’a federasyon tarafından üç ay hak mahrumiyeti verildi. Genç çocuk, iyi futbolcu spor hayatını bitirecek misin diye cezalandırıldı. Seneler sonra, trenle Ankara’da oturan abime gidiyorum. Trenin lokantasında yemek yiyorum. Pat diye karşıma o maçın hakemi oturdu. ‘Canan, benim içime senelerce ukde oldu. Senden rica etsem o tekme sana hakikaten geldi mi?’ diye sordu. ‘Hayır,’ dedim. ‘Şimdi rahatladım. Teşekkür ederim. Şimdi daha rahat gezerim,’ dedi.”
Hangi mevkilerde oynadığını sorduğumuzda şunları anlatıyor: “Fenerbahçe’de açık olarak başladım çünkü o kadroya girebilmek çok zor. Bir süre maçlarda sağ açık olarak oynadım. Daha sonra orta saha da sağiç, soliç oynadım. Benim iki ayrı devremin ilkinde çok eski şöhretlerin olduğu efsane kadro, ikincisinde kendi yaşıma yakın Osman, Cemil, Alpaslan, Cevher, Kayseri’den gelen sağbek Niyazi, rahmetli Serkan, Ercan abi, Ziya, Fuat vardı. Eskiden belli şeyler vardı; sağ bek, sol bek, sağ haf, sol haf gibi. Herkes belirli şeyleri oynardı. Santraforun başına bir santrhaf dikilirdi. Onunla adam adama oynanırdı. Geriye bir libero çekilirdi. Şimdi futbol çok süratlendi. Çok farklı varyasyonlar ve taktiklerle oynanabiliyor.”
Eskişehirspor 1967-1968
Canan Açıkgöz 1967-68 sezonunda oynadığı Eskişehirspor’u ve antrenörü Abdullah Gegiç’i övgü dolu sözlerle anlatıyor: “Eskişehir’deki kadro çok muhteşemdi. Kamuran’lı, Fethi’li, Nihat’lı, Ender’li meşhur bir kadroydu. Eskişehirspor çoğu zaman maçlarda başa baş oynardı. Bir de amigo Orhan’ımız vardı. Fenerbahçe seyircisini bastırırlardı. Öyle çok seyirci gelirdi. Gegiç hayatımda rastladığım en iyi antrenörlerden biridir. Eskişehir’e beraber gittiğimizde, şansı da vardı çünkü kadrodaki bütün futbolcular 20-22 yaş arasındaydı. Her verdiğini çabuk kapıyorlardı. Üç-beş ay sonra, bilhassa ikinci devre, kaleci topu aldığı zaman sağ beke verir. O top sağ beke geldikten sonra kime verilecek, orta sahada kim alacak, orta sahadan sağ açığa bir top verdiğin zaman, sağ açık orta yapacağı zaman ön direkte kimin olduğunu, arka direkte kimin olduğunu böyle ezbere bilir hale gelmiştik. Korkunç bir olay, inanılır gibi değil. Ben zaman zaman sağ açıkta oynardım. Çizgiye inerdim, kafamı kaldırmadan ortamı yapardım. Bilirdim ki şuraya kesersem Nihat kafa vuracak. Arka tarafa kesersem Ender ya da Fethi oradadır. Nereye atacağını bilirdin.”
“Verkaç denen bir olay var. Veriyorsun kaçıyorsun, adam sana yuvarlıyor. Bunu bize düşün, iki ay üç ay – her antrenmandan sonra, en az bir saat Nihat,ben ve Fethi’yi alır üçlü verkaç yaptırırdı. İlk zamanlar maçtan sonra adam deliye dönerdi, niye? Maçta yapamıyorsun. ‘Ayıptır. Her antrenmanda bir saat yapıyorsun.’ Ama üç ay sonra o Eskişehirspor takımını gören bayılıyordu. Tık tık tık, bir verkaç yapıyorsun, hop gidiyorsun. O Nihat da çok iyi giderdi zaten. Bir verkaçı bile üç ayda dört ayda ancak adapte edebiliyorsun ki, bir de 21-22 yaşında genciz. Hemen yapmamız lazım. Gegiç’in antrenörlüğü muhteşemdi.”
Bursaspor 1968-1971
Canan Açıkgöz Eskişehir’deki günlerini çok güzel olarak hatırlamasına rağmen sadece bir sezon geçirmiş ve 1968-69 sezonunda Bursaspor’a transfer olmuş. “Belki de Eskişehir’de kalmam gerekiyordu ama Bursaspor çok isteyince Bursa’ya geldim. Benim şansım, Bursa’da da, Eskişehir’de de çok iyi kadroların bulunduğu zamanda top oynadım,” diyerek bir fotoğraf uzatıyor. Bursaspor’un 1969-70 sezonuna ait bir kadrosu var burada.
“Bu kadroda Mesut buradakilerin hepsinden popülerdir ama ben Ersel’i tercih ederim. Şimdi Mesut muhteşem adam geçiyor, korkunç çalımlar atıyor ama şahsi kabiliyetiyle bir şeyler yapar. Ama Ersel takımı oynatırdı. Muhteşem bir orta saha oyuncusuydu. Topu aldığı zaman kafayı kaldırır, kim nerededir bakar ve pasını atardı. Ersel sol iç oynardı. Ben sağ iç oynardım. Ortamızda bazen Vahit, bazen Cengiz olurdu. Ersel takımı oynatırdı, iki ayağını da kullanırdı. Sonra biz onunla Kayseri’de beraber oynamıştık. Takım çok iyiydi. Biz bu kadroyla dördüncü, üçüncü oluyorduk. Kaleperoviç olmasaydı Bursa’da kalırdım.” Bursaspor’a ilk geldiği 1968-69 sezonunda Sabri Kiraz’la, 1969-70’te Muhtar Tuçaltan’la çalışan Canan Açıkgöz, 1970-71’de gelen Kaloperoviç’in kendisine sebepsiz yere taktığını ve onun yüzünden Bursaspor’dan ayrıldığını belirtiyor.
“Bursa’dayken evlendim. Bursa’yı çok sevip beğenmiştik. Tam yerleşilecek güzel bir yerdi. İstanbul’a da yakındı, o zaman pırpır uçaklarla 20 dakikada gidip geliyorduk. Galatasaray’da da antrenörlük yapan Kaleperoviç geldi. Ortada hiç bir şey yokken benimle sürtüşmeye girdi. Onun yüzünden belki de futbol hayatımı tamamen Bursa’da devam ettirecekken ayrıldım. Heykel caddesinde Ardıç Otel vardı, orada tanıştık. İsimlerimiz söyleniyor. Ahmet Tuna, Ersel, Taner; sıra bana geldi, Canan dediler. Bana baktı baktı, ‘Canan. Hıııım, tamam ben biliyo…’ dedi. Sonra, ‘Sen çok şarap içermişsin,’ diye yarı Türkçe konuştu. Benim içki ve sigarayla hiç aram yoktur. Espri yapıyor diye düşündüm. Baktım ciddi. Benim hakkımda bu fikirle gelmişti. İzmir’de arka arkaya bir hafta Göztepe, diğer hafta Altınordu ile oynayacağız ve devre bitecek. Oraya giderken de liderle aramızda üç ya da dört puan fark var. Bir baktım kulüp binasında, Canan kadro harici yazıyor. İnanamadım. Buna da sebep şu: eşimle tanıştık, evlenme kararı alacağız. Sezon başında niyetimi kulübe bildirdim. ‘Uygun zamanı söyleyin, ona göre evleneyim,’ dedim. İdareden karar geldi: ‘İzmir’de üst üste iki maç var. Sonra da devre arasına giriyoruz. O arada işlerini hallet, seni İzmir’e götürmeyeceğiz,’ dediler. Biz de eşimle oturduk davetiyeleri hazırladık. Takımdan biri sakatlandı. Bunun üzerine Kaleperoviç sen de geleceksin dedi. Ben de, ‘Nasıl geleyim, herkese davetiye dağıtıldı,’ dedim. Israrla geleceksin diyor. Tabii gidemedim. İzmir’deki iki maç kaybedildi. İzmir’den döndükten sonra tahtaya Canan süresiz kadro harici yazdı. Bir de yapmam için antrenman programı bırakmış. Evlendiğimin ikinci günü Bursa stadında 10 kilometre koştum.”
Tekrar Fenerbahçe 1971-1973
Dört yılı Eskişehir ve Bursa’da geçen Canan Açıkgöz, Kaloperoviç’le çıkan anlaşmazlık sonucu 1971-72 sezonunda Fenerbahçe’ye dönmüş ve bir kez daha Sabri Kiraz’la çalışma fırsatına kavuşmuş. “Sırf Kaleperoviç’in bazı baskıları yüzünden Bursa’dan ayrılmak zorunda kaldım ama belki de bana iyilik etti. O sayede tekrar Fenerbahçe’de top oynayabildim. Ben Bursa’da, Eskişehir’de, dört sene Kayseri’de oynadım. Ama konuşulduğu zaman Fenerbahçeli Canan diye adım geçer.” Ertesi sezon Bursaspor’la İstanbul’da oynadıkları maçın onun unutamadığı günlerden birisi olmasını şöyle anlatıyor: “Biz futbolcular ayrıldığımız takımdan iyi şekilde de ayrılsak, tekrar – maç yaptığımızda en iyi şekilde oynamak isteriz. Bursa maçı gecesi heyecandan sabaha kadar uyumadım. Bir de korkunç bir yağmur, Mithatpaşa stadı çamur içerisinde. Fenerbahçe’nin Kalamış’taki sosyal tesislerinde kamptayız. Kadro açıklandı ve stada gideceğiz. Çok sevdiğim bir gazeteci arkadaşım, ‘Bu hoca ne akla hizmet, bu havada, bu çamurlu sahada , kısa boylu, bu küçük fizikte birini niye kadroya koyar. Oynamaması lazım,’dedi. Mantıken doğru söylüyor ama Bursaspor’u 4-1 yendik. Hayatımda belki de en iyi oynadığım maçlardan birisidir. Bir gol attım. Birinde vurdum direkten döndü, Nedim abi tamamladı. Birinde pas verdim. Dört golde de etkim oldu. Gazetelerde haftanın yıldızı seçilmiştim.”
Canan Açıkgöz, bu maçta attığı golün ilginç hikâyesini de ayrıntılarıyla hatırlıyor: “Santrforumuz Osman Arpacıoğlu’ydu. Onunla santra yuvarlağının Bursaspor sahasına yakın yerinde bir verkaç yaptık. Bursaspor müdafaasını tek hat yapmıştı. Osman topu benim önüme yuvarladı, ben de herkesi 2-3 metre geçmiş oldum. Sahanın durumu ağır, çamur zaten. Topu sürerken, ayakkabı ayağımdan çıktı. Ben devam ettim. Ayakkabısız ayağımla golü attım. Döndüm, inanır mısın 10-15 saniye ayakkabımı aradım. O kadar çamur. Ayağımızda Dinyakos ayakkabı vardı. O ayakkabıyı buldum. Belki yapmamam gerekiyordu ama o kadar hırs basmış ki. Kaloperoviç yedek kulübesinde oturuyordu. Onun karşısına geçtim. Önce ona doğru atmayı düşündüm. Sonra vazgeçip önünde yavaş yavaş ayakkabımı giyip bağladım. Sonra da ona bakarak selam verdim. O da rahmetli oldu, Allah rahmet eylesin.”
Pele'li Santos Maçı
Sıra geliyor Santos maçını konuşmaya. Üzerinden neredeyse 50 yıl geçmesine rağmen, Canan Açıkgöz en çok bu maçta attığı golle hatırlanıyor. Rakip takımda Dünya futbolunun bir numaralı ismi Pele’nin oynaması, doğal olarak bunda belirleyici olmuş. 3 Mayıs 1972’de oynanan ve misafir takımın 6-1 üstünlüğüyle biten bu özel maçı, golün kahramanından dinliyoruz: “Ben bunu gururla anlatırım. Biz küçükken Samsun’da, Bafra’da top oynardık. O zaman bizim futbol deyince hayallerimizde hep Pele ve Didi vardı. Ben bu bakımdan belki de dünyanın sayılı 10-15 futbolcusundan birisiyim. Neden? Çünkü benim için efsane olan Pele ile karşılıklı maç yaptık ve o maçta atılan tek golü ben attım. Didi de geldi, bizim teknik direktörümüz oldu. Yani benim 8-10 yaşlarında hayalimdeki iki adamla karşılaştım. Bu çok güzel bir şey. Bu ancak o dönemdeki Fenerbahçeli futbolculara nasip oldu. Fakat bazen çok da kızarım. Yeni bir yere gidersin, Fenerbahçeli Canan diye tanıştırırlar. Hemen, ‘Ha evet, Santos’a gol atan Canan,’ derler. Ben de, ‘Sadece ondan bahsetmeyin, başka şeylerimden de bahsedin,’ derim.” O tek golü nasıl attığını şöyle anlatıyor Canan Açıkgöz: “Sağ tarafta sağ bek Şükrü Birand abiden bir pas aldım. On sekizin köşesine geldim. Kaleci baktım dışarı çıkmış. Ben topun dibine vurdum, kalecinin üzerinden aşırtıp golü attım. Çok güzel bir gol oldu. Benden beklenmiyor, o zaman daha 20 yaşlarındasın. Esas, hemen iki dakika sonra daha müsait bir top geldi ama kaleci çıkardı. O da olsa, o zaman bambaşka olurdu.”
“Herkes diyor ki altı tane gol nasıl yersiniz. O gün inanır mısın sahada bizler sadece Pele’yi seyrettik. Adamın hareketlerine bakıyorsun. O kadar efsane ki çünkü Pele gelmiş yahu. Top ona geldiği zaman hiç müdahale yapmıyorduk. Hep o gitsin çalım atsın. Adam oynuyordu yahu. Seyircilerden pek farkımız yoktu. Belki Mithatpaşa Stadı da bir daha o günkü seyirciyi görmedi. Tribünler dolmuş. Mithatpaşa’nın tarihi rekoru 42 bin 152 diye bir rakam. Sayılı rakamı. O gün bu sahanın içinde, çizgilerin etrafında en az 10 bin kişi vardı. İnsanlar atletizm pistinde beş-altı sıra olmuş, öyle seyrediyor. Hiç unutmuyorum, maçın 85. dakikası filan; Pele ve arkadaşları fiskos bir şeyler konuştular. Maçın çok heyecanlı bir anında, bir baktım Pele, yavaş yavaş sahadan çıktı. Bu kadar insan sahaya girer diye korkuyordu. Biletli seyirciler dışında, sayılmayanlarla o günkü seyirci sayısı 50 bini geçmiştir.”
“Sezon başında hazırlık için Erzurum’a gittik. Dönüşte İstanbul’da, Çarşamba günü sezon açılışı yapılacak. Açılış maçını da Mithatpaşa’da, Beykoz ile oynayacağız. Didi Türkiye’ye geldi ama henüz kimse görmemiş. Fenerbahçe ilk defa Didi ile hazırlık maçı oynayacak. Çarşamba günü biletli seyirci sayısı 42 bin 152 kişi, inanılır gibi değildi. Hep sorarlar Didi nasıl antrenör diye. Ben dört-beş kulüp gezdim ve çok antrenörle çalıştım. Bunu herkese söylemiyorum, bir çok kişi Canan da hiç futbolu bilmiyor der diye. Didi çalıştığım antrenörler arasında en zayıf olan antrenördü ama ne vardı? Adam geliyordu, maça çıkacağız. Bu ne renk, sarı değil mi? Ama Didi bu siyah diyor. Bakıyorsun bir de ona. Didi söylediyse doğrudur diyorduk. Adama karşı korkunç bir itimat vardı. Onun için sahaya çıkıyorsun ve oynuyorsun çünkü adam Didi diyorsun. Ne yalan söyler, ne yanlış söyler; söylemez diyorsun. Zaten bir antrenörün Türk futbolcusuna vereceği en önemli şey bu manevi hareketlerdir. Fatih Terim de o zaman bundan dolayı kazanmıştır. Saat 10’da antrenman yapıyoruz, zor gelirdi Didi. Antrenmanın yarısında gelir. Gelince de sahada sadece ve sadece firikik atışları yaptırır, ortada sıçan oynatırdı ve antrenmanı bitirip giderdi. Ama dediğim gibi soyunma odasına gelip siyaha beyaz dediği zaman tabii beyaz deyip hemen maça çıkıyorduk.”
Kayserispor 1973-1974
Sabri Kiraz’ın en sevdiği oyunculardan biri olduğu, çalıştırdığı takımlara Canan Açıkgöz’ü transfer etmesinden anlaşılıyor. Daha önce onu Eskişehirspor’dan Bursaspor’a transfer eden, oradan tekrar Fenerbahçe’ye getiren Sabri Hoca, 1973-74 sezonunda Birinci Lig’e yükselen Kayserispor’un başına geçmiş. Canan’la birlikte Levent Engineri’yi de Kayserispor’a almış Sabri Hoca. “Biz de sol bek Levent vardı, Hans derdik. Leventle beraber biz oraya gittik. Bir sene kiralık olarak gitmiştik. Kayserispor’un düşme tehlikesi vardı. Epey mücadele ettik, kurtulduk.” Sarı-kırmızılı takımda Levent dışında, bir diğer eski Fenerli futbolcu Erdinç Sandalcı ve Bursaspor’dan arkadaşı Ersel Altıparmak’la birlikte oynamış Canan Açıkgöz. O sezon oynadığı diğer takım arkadaşlarını şöyle hatırlıyor: “Santrfor Mustafa vardı, Deli Mustafa derlerdi. Kayseri seyircisinin taptığı bir adamdı. Ben son senesinde yakaladım. Sakatlanınca futbolu bıraktı. Sol bek Osman vardı. Kayserispor’un İkinci Lig’den Birinci Lig’e çıkış golünü attığı için Şampiyon Osman derlerdi. Esas İzmir’den iki tane pırlanta gibi genç geldi. Biri Aydın biri Mustafa’ydı. Mustafa Türel arkadaşımız 20 yaşında, çok iyi çok güzel futbolcuydu. Beraber bulunduğumuz bir trafik kazasında vefat etti.”
O yılların en ümit vaat eden futbolcularından biri olan Mustafa Türel’in genç yaşta ölümüne neden olan kazayı şöyle anlatıyor Canan Açıkgöz: “Kayseri’de en büyük sosyal hayatımız Pazartesi günleri, bize altı-yedi saat uzaklıktaki Kilis’e gidip alışveriş yapmaktı. İki araba Kilis’e gidiyoruz. Ben Mustafa’nın olduğu arabadaydım. Bir ara mola verdik, ben arkadaki Ersel’in kullandığı arabaya geçtim. Bunlar bizim önümüzden gidiyordu. Ersel’in kullandığı araba virajı tam alamadı, hatta kamyon çıktı karşımıza. Direksiyonu çok kırınca takla attık, yan tarafa devrildik. Bizde bir şey yok, yumuşak bir iniş yaptık. Camlar falan kırıldı. Arabadan çıkmaya çalışıyoruz. Yoldan bir metre aşağıdayız. Mustafa’nın bindiği arabadaki arkadaşlar arkadan geliyor. Onlar bizi görmeden geçip gittiler. Biz gelen geçeni durduralım diye çıktık yola. Böyle bir saatimiz geçti. Baktık yanımızda bir araba durdu. İçinden idareciler indi, geldiler sarıldılar bize. Meğerse haber verilen aşağıdaki kazaymış. Bizim devrildiğimizi bilmiyorlar. Kader işte, bizim devrildiğimizi görseler duracaklardı. Bizi geçtikten sonra, üç-dört kilometre ileride, yokuş aşağı inen bir yol vardı. Yol mıcırlı, yokuş aşağı inerken hafif bir frene dokunmuş. Araba bir takla, bir takla, bir takla daha atmış. Mustafa’da boyun kırıkları, iki arkadaş da beyin sarsıntısı geçirmiş. Pırlanta gibi, yakışıklı, çok da iyi bir topçu olacağı belli Mustafa’yı maalesef kaybettik. Nasıl üzüldük. Hayatımın en üzücü hadisesidir.”
Zonguldakspor 1974-1975
Canan Açıkgöz sezon sonunda kiralık olarak gittiği Kayseri’den Fenerbahçe’ye dönmüş. Ancak daha lig maçlarında oynama fırsatı bulamadan bir kez daha, Birinci Lig’e yeni çıkan bir takıma kiralanmış. 1974-75 sezonundaki durağı Zonguldakspor olmuş. İlk kez çıktığı Birinci Lig’de kötü bir başlangıç yapan Batı Karadeniz ekibi, oynadığı ilk altı maçta galibiyet bir yana gol bile atamamış. Bunun üzerine Canan Açıkgöz ve onun gibi tecrübeli birkaç futbolcu kiralanmış ve kırmızı-lacivertli takım maç kazanmaya başlamış. “Zonguldak o sene ligden düşme tehlikesine namzetti. Ara transfer vardı. Beni aldılar. Bursaspor’da sağ açık oynayan Sarı Necati ve Galatasaray’da orta sahada oynayan 10 numara Ahmet vardı, onları aldılar. Üçümüz Zonguldakspor’a altı ay kiralık olarak gittik. Zonguldak çok kötü durumdaydı. Onları da düşme tehlikesinden kurtardık.”
Tekrar KAYSERİSPOR 1975-1976
Sezon bitince tekrar Fenerbahçe’ye dönmüş Canan Açıkgöz. Ancak iki sezon önce sergilediği performanstan çok memnun kalan Kayserispor yöneticileri onu ısrarla istemişler. Türkiye İkinci Ligi’ne düşen sarı-kırmızılı kulüp, tekrar şampiyon olabilmek amacıyla güçlü bir kadro kurmuş. Gelgelelim o sezon (1975-76) Mersin İdman Yurdu’nun ardından ikinci olmuşlar. Ertesi sezon Galatasaray’ın tecrübeli futbolcusu Metin Kurt ve genç yıldızı Mustafa Ergücü gibi transferlerle kadro iyice zenginleşmiş, ancak şampiyonluk bu kez de Diyarbakırspor’a kaptırılmış. Canan Açıkgöz son olarak 1977-78 sezonunda forma giydikten sonra futbolu bırakmış. Erken denebilecek bir yaşta bırakmasının sebebini şöyle açıklıyor: “Üç sene Kayserispor’da oynadıktan sonra 32 yaşında futbolu bıraktım. Ben bıraktığım zaman en az üç-dört sene daha oynayabilirdim. Bende biraz fazla gurur ve doğruluk vardı. Bırakmamın en büyük sebeplerinden birisi de şu: Maça çıkıyoruz, yaşım 32. Solumda 22, sağımda 21 yaşında futbolcu var. Orta sahada beraberiz. Ben onların ortasındayım. Ben kaptanım. Maça çıkmadan önce onları kırmadan, ‘Arkadaşlar, çok önemli bir maç. Sizden fazla bir şey istemiyorum. Sadece ve sadece benim kadar koşun yeter,’ diye konuşuyorum. Ama 19-20 yaşındaki adamlar koşmuyor, bir de tavır yapıyorlar; inanılır gibi değil.”
Canan Açıkgöz Kayserispor’daki son döneminde kaptanlık görevini üstlenmişti.
Canan Açıkgöz'ün attığı gol.
Kayserispor 1976-1977
Kayserispor 1976-77. Soldan sağa ayaktakiler: Yılmaz Yavman, Adem Kalabak, Erdinç Güney, Enver Ürekli, Erhan Asal, Cengiz Yazıcıoğlu. Oturanlar: Gıyasi Tokoğlu, Zeki Ekinci, Metin Kurt, Ali Decdel, Canan Açıkgöz.
Kaynak: https://dinyakos.com/2020/10/23/canan-acikgoz-sahada-peleyi-seyrettik/
Facebook Yorumları